Pazar, Eylül 24, 2006

Bilal askerde!



04/09/06

Muhterem babacığım,

Sıkıntılı bir yolculuktan sonra Lübnan'a nail olduk. Ata uçağı tirbülans yaptı, kustum. Hosteslere ziyadesiyle ayıp oldu, yerler kirlendi. Sen temizletirsin ama yerler biraz kokacak galiba.

Neyse Lübnan'a geldik. Beni Hariri ailesinden bir zevat karşıladı. Telekom'un imzalanması gereken evrakları varmış, onları getirmiş. Kurye ile yolluyorum. İlgilenirsen burada beni rahat ettirirler. Nitekim alıp beni doğruca Hil-ton'daki koğuşa götürdüler. Buralar sıcak baba, çok sıcak. Tamam, 'vatan sana canımız feda' ama Hilton'daki eğitim havuzumuz olmasa halimiz haraptı.

Şimdilik bana Hilton Oteli'nin 11. katındaki gözcü süitini ayırmışlar. Oradan bu İsraillilere dikiz atmamı istiyorlar. Ben de sadece İsrail tarafına doğru bakıyorum. Pek bir şey göremiyorum. Gözlerim bozulabilir baba, tamam, "vatan sana canım feda" ama baba bakıyorum bakıyorum gözlerim bozulacak diye korkuyorum.

Korku demişken, babacığım burada hiçbir şeyden korkmuyorum. Geçen gün karavanada falafel getirmişler. Hepsini yedim. Ne getirirlerse yiyorum. Hiç yemek ayrımı yapmıyorum. Arap mutfağı aynen bizimkine benziyor. Garsonlar biraz kirli ama ne gam! Memleket hizmetinde gözümüz hiçbir şey görmüyor.

Baba,

Aslında şu 'bedelli' işini bir kez daha düşünse miydik? Tamam, "vatan uğruna canım feda" ama orada da işler aksıyor. Yani, bir kanunluk işti. Buradan çok telefon parası yazıyor. Hariri Ailesi'ne de sitem ettim. Bakalım cep telefonu hediye edecekler mi?

Ha, aklıma gelmişken yepyeni bir proje geliştirdim: "Sponsorlu askerlik." Askere gidiyorsun, her türlü ihtiyacını sponsorlar karşılıyor. Donuna kadar. Nasıl ama! Okul harcamalarını tekstilci ağabeyimiz karşılamıştı. Askerliği de karşılayacak birilerini buluruz herhalde. Böylece cebinden hiç para çıkmadan 'bedelli' işini hallederiz. Nasıl ama!

Dün, İsrail'in bombaladığı bölgelere gittim. Bu mersedeslerin pencerelerini dar yapıyorlar, pek bir şey göremedim. Şoför, "anneniz tembih etti, başını belaya sokmayacakmışsınız" dedi. Camınım, Siirt usulü dolmalı biberini nasıl da özledim.

Tamam, "vatan uğruna canımız feda" ama babacığım burada yalnızım baba, çok yalnız. Bize İmam hatipte öğrettiklerinden bambaşka bir Arapça konuşuyorlar, hiçbir şey anlamıyorum. Allahtan garsonlardan biri Türk. Bizim oralı. Seni de çok seviyor. İmam hatibi bitirdikten sonra buralara gelmiş. Çok okumuş, sana sormadan "gel seni Zonguldak'a il kültür müdürü yaparız" dedim. Umarım kızmazsın.

Baba,

"Çıkarsa tezkere Bilal gitsin askere" diyenlere inat Lübnan'dayım. "İşte geldim buradayım, ben bu işte ustayım" diyorum. Ama Akif abi hâlâ beni arayıp bu işi basına duyurmadı. Aslına bakarsan geldiğimden komutanlarımın da haberi yok. Yoklamada kaçak çıkmış olabilirim.

Babacağım,

Benim için yapsana bir kıyak.

Yaparsan kıyak,

Bilal sana minnettar!

(Nasıl kafiye ama!)




KAynak: Rıdvan Akar...Bugün Gazetesi http://www.birgun.net/index.php?sayfa=73&view_author=57&article=7713

Hiç yorum yok: