Salı, Ağustos 15, 2006

Türkleri Anlama Sanatı




Madde 3: Çocuk yüzmeyi çabuk öğrensin diye babası tarafındankucaklanıp denize atılır..Türkiye'de babalar sahillerin olmazsa olmazlarıdır. Yüzme öğrensin diye çocuklarını kucaklar ve 'Sıkma kendini, rahat bırak'diye suya atarlar. Bahane de hazırdır. 'Olur mu? Bak Rusya'ya. Orada çocuklarıdoğar doğmaz havuza atıyorlar, yüzmeyi öğrensin diye.Olimpiyatlarda görüyoruz herhalde...'

Madde 7: Hesap ödeyen erkek, hesabı ödemek için gereken işlemi masanın altında yapar.Türk erkeği ödediği hesabı masadakilerin görmesini istemez.Eğer görürlerse ayıp olacağını düşünür ve karşıdakilerin 'Ulan amma da görgüsüz herif, hem ısmarlıyor hem de hesabı gözümüze sokuyor'demesinden çekinir. Böyle bir davranışa bir de Eskimo erkeklerinde rastlanılabilir. Hesabı açıkta ödeyen Eskimo'nun eli haliyle donacaktır.

Madde 11: Türkiye'de ilk, orta, lise, üniversite, yüksek lisans,doktora fark etmez, sınav kağıtları dağıtılırken, bir öğrenci mutlaka "Hocam istediğimiz sorudan başlayabilir miyiz?' sorusunu sorar.Aynı öğrenci, öğretmen haftaya sınav yapacağını bildirdiğinde kaçıncı sayfaya kadar sorumluyuz hocam' sorusunu soran ama yine de sınava çalışmayan öğrencidir.

Madde 25: Tüm ısrarlara rağmen misafir 'Yemeyeceğim yeter!' diyorsa,Ev sahibi son kozunu değerlendirir ve ilahi gücü cümle içinde kullanıp Bak Allah'ın adını verdim' diyerek misafiri köşeye sıkıştırır. Misafir bunun üzerine midesi dolu olsa da, ilahi kudret korkusundanmıdır kaçış yolu kalmamasından mıdır, ne var ne yoksa bir çırpıda yer.>

Madde 31: İşyeri açılışının yapıldığı gün satılan ilk üründen eldeedilen para (siftah parası) bereket getireceğine inanılıp çerçeveletilir ve işyerinin duvarına asılır. İşyerleri açılışı çok önemlidir. Alışveriş yapanlar ürünlerin gerçek karşılığını değil, gönüllerinden geçeni kasaya bırakırlar. İlk alışveriş parası herkese gösterilir.

Madde 34: Üzerinden araç geçsin ve temizlensin diye işyeri paspasları cadde ortasına fırlatılır. Sinek avlayan esnaf Türkiye'de temizlik hastası kesilir. Alır eline hortumu baştan aşağı dükkanının bulunduğu caddeyi, kaldırımları birgüzel sular. O da yetmez, yandaki caddeleri ve sokakları da sulamayı iş edinir. O arada paspaslar da temizlikten payını alır.

Madde 42: Misafirlikte kolonya ikram edilirken büyüklerin ellerineçocukların kafasına dökülür. Aynı misafirlikte biraz büyük bir çocuk varsa mutlaka 'Geçen bunu hamama götürdük.Babasını da getirseydin bari dediler' geyiği mutlakayapılır.

Madde 46: Durakta değil de, her el kaldıran yolcu gördüğünde duran otobüse halk otobüsü denir. Halk otobüsü halkı kırmaz, durur. Halk otobüsünün belediye otobüsünden tek farkı budur.

Madde 49: Sehirlerarası otobüs yolculuklarında kan bağı yoksa (karı,koca, yeğen, yenge gibi) bayan yanına erkeğin oturması firma tarafından kabul edilmez.. Türkiye'de en önemli namus bekçileri otobüs muavinleridir.Muavinlere göre birbirlerini hiç tanımayan iki karşı cinsin, mesafe olmaksızın seyahat etmesi, ateşle barutun birbirine bitişik iki koltuktan bilet alması gibi bir şeydir. Buna asla izin vermezler. Ancak gidilecek yol boyunca erkeğin yanına oturtmadıkları genç kızı kesmeyi de ihmal etmezler.

Madde 63: Gelinin belinde yer alan kırmızı kuşak bekareti simgeler. Damadın elbisesi üzerinde renkli bir çaput parçası, herhangi bir işaret bulunmadığından cinsel geçmişi hakkında fikir yürütmek mümkün değildir.Aslında bu geçmişle pek ilgilenen de yoktur.

Madde 64: Kafa bir yere çarptığında şişmesin diye çiğnenmiş ekmekle ovalanır.Türklerin 'Kendi kendine tedavi' yöntemleri sadece bunlarla bitmez.Ağrıyan yere sıcak tuğla konur. Isıtılmış çay bardakları ile sırt çekilir.Arpacık çıkmış göze sarmısak sürülür. Sarılık olmuş kişiye kendi idrarı içirilir. Kesilen ve kanayan yere tütün basılır. Paslı çivi batan yer sopayla dövülür. Burkulan yere biftek bağlanır. Yanan yere diş macunu sürülür.

Madde 66: Bütün ilaçlar buzdolabında saklanır.Buzdolabının kola, su, gazoz koyulan bölgesi ilaçlara yetmeyince, ilaçlar yumurtaların bulunduğu alanda, kurumuş yarım limonlara komşuluk yapar.

Madde 75: Sokak ortasında aşka gelip sevişen, kedi, köpek at gibi hayvanlar önce 'Hoşt, kışt, pişt, aloooo' denilerek uyarılır. Sevişme halinin devam etmesi durumunda hayvanlar sopa benzeri bir cisim kullanılarak ayrılır. Üç-beş güvercin bir araya gelip, buldukları kırıntıları kafalarını delirmişçesine öne arkaya sallayarak tetikte yerken, kendilerine doğru aniden koşan birini gördüklerinde topluca kaçarlar. Güvercinler neden böyle bir davranışla karşılaştıklarını anlamazlar. Kışşşt' diye ses çıkarıp güvercinlerin ortasına dalan bir Türk'ün de anlaşılacak bir hali yoktur zaten.

5 Önemli Ders


Birinci ve de en önemli ders;


Okuldaki ikinci ayımda, hocamız test sorularını dağıttı. Ben
okulun en iyi öğrencilerinden biriydim. Son soruya kadar soluk almadan
geldim ve orada çakıldım kaldım. Son soru şöyleydi:
"Her gün okulu temizleyen hademe kadının adı nedir?.."
Bu herhalde bir çeşit saka olmalıydı. Kadını yerleri silerken
hemen her gün görüyordum. Uzun boylu, siyah saçlı bir kadındı. 50'lerinde
falan olmalıydı. Ama adını nereden bilecektim ki!.Son soruyu yanıtsız
bırakıp kağıdı teslim ettim. Süre biterken bir öğrenci, son sorunun test
sonuçlarına dahil olup olmadığını sordu.
"Tabii dahil" dedi, hocamız.. "İş yaşamınız boyunca
insanlarla karsılaşacaksınız. Hepsi birbirinden farklı insanlar. Ama hepsi
sizin ilginiz ve dikkatinizi hakkeden insanlar bunlar. Onlara sadece
gülümsemeniz ve `Merhaba' demeniz gerekse bile.."

Bu dersi hayatim boyunca unutmadım. O hademenin adı da
Dorothy idi.
_____________________________
İkinci önemli ders;

Yağmurda otostop!..
Bir gece vakit gece yarısına doğru, Alabama otoyolunun
kenarında duran bir zenci kadın gördüm. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmura
rağmen, bozulan arabasının dışında duruyor ve dikkati çekmeye çalışıyordu.
Gecen her arabaya el sallıyordu. Yanında durdum. 60'li yıllarda bir beyazın
bir zenciye, hem de Alabama'da yardıma kalkışması pek olağan şeylerden
değildi. Onu kente kadar oturdum. Bir taksi durağına bıraktım. Ayrılırken ille
de adresimi istedi Verdim. Bir hafta sonra kapım calindi. Muazzam bir
konsol televizyon indiriyordu adamlar. Bir de not ekliydi, armağanda;
"Geçen gece otoyolda bana yardımınıza teşekkür ederim. O
korkunç yağmur sadece elbiselerimi değil, ruhumu da sırılsıklam etmişti.
Kendime güvenimi yitirmek üzereydim, siz çıkageldiniz. Sizin
sayenizde ölmekte olan kocamın yatağının baş ucuna zamanında
ulaşmayı başardım. Biraz sonra son nefesini verdi.
Tanrı bana yardım eden sizi ve başkalarına karşılık
Beklemeksizin yardim eden herkesi kutsasın!..

En iyi dileklerimle, Bayan Nat King Cole

________________________
Üçüncü önemli ders..

Size hizmet edenleri hep hatırlayın..

Bir pastanın üç-otuz paraya satıldığı günlerde 10 yaşında bir
çocuk pastaneye girdi. Garson kız hemen koştu. Çocuk sordu:
-"Çukulatalı pasta kaç para?.."
-"50 cent!.." Çocuk cebinden çıkardığı bozukları saydı. Bir
daha sordu: -"Peki dondurma ne kadar.."
-"35 cent" dedi garson kız sabırsızlıkla..Dükkanda yığınla
müşteri vardı ve kız hepsine tek başına koşuşturuyordu. Bu çocukla daha ne
kadar vakit geçirebilirdi ki. Çocuk parasını bir daha saydı;
-"Bir dondurma alabilir miyim lütfen" dedi. kız dondurmayı
getirdi. Fişi tabağın kenarına koydu ve öteki masaya koştu. Çocuk
dondurmasını bitirdi. Fişi kasaya ödedi. Garson kız masayı temizlemek üzere
geldiğinde, gözleri doldu birden. Masayı sanki akan yaslar temizleyecekti. Boş
dondurma tabağının yanında çocuğun bıraktığı 15 cent'lik bahşiş
duruyordu.....
_______________________
Dördüncü önemli ders..

Yolumuzdaki engeller..
Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman
bir kaya koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuştu. Bakalım neler
olacaktı?. Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray
görevlileri birer birer geldiler, sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın
etrafından
dolaşıp saraya girdiler. Pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirdi. Halkından
bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyordu. Sonunda bir koylu
çıkageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu. Sırtındaki küfeyi yere indirdi,
iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına sıkına itmeye başladı. Sonunda kan
ter içinde kaldı ama kayayı da yolun kenarına çekti. Tam küfesini yeniden
sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu
gördü. Açtı.. Kese altın doluydu. Bir de kralın notu vardı içinde..
-"Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir" diyordu
kral. Köylü, bugün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı.
-"Her engel, yaşam koşullarınızı daha iyileştirecek bir
fırsattır.".
______________________________

Besinci önemli ders..

Önemli olan vermektir..

Yıllar önce hastanede çalışırken, ağır hasta bir kız
getirdiler. Tek yaşam şansı beş yaşındaki kardeşinden acil kan nakli idi. Küçük
oğlan ayni hastalıktan mucizevi şekilde kurtulmuş ve kanında o hastalığın
mikroplarını yok eden bağışıklık oluşmuştu. Doktor durumu beş yasındaki
oğlana anlattı ve ablasına kan verip vermeyeceğini sordu. Küçük çocuk bir an
duraksadı. Sonra derin bir nefes aldı ve
-"Eğer kurtulacaksa, veririm kanımı" dedi. Kan nakli
ilerlerken sordu: -"Peki, ben ne zaman öleceğim?"
Ablasını yaşatırken, kendisinin öleceğini zannetmiş, buna
rağmen kanını vermeyi kabul etmişti.



**
Fotograf Erdal Kınacı'ya aittir.