Cumartesi, Haziran 10, 2006

Bir Polisin Komik Anıları


Emniyet Genel Müdür Yardımcısı
Feyzullah Arslan
"Polisin Hatıra Defterinden" kitabından



Heyecanlı bir ses:
"Merkez tarandık".
Merkez:
"Hayır efendim aranmadınız".


4512:
"Merkez! Alet kontrol"
Merkez:
"Elinizdeki alet değil, cihaz".
4512:
"Aletin cihaz olduğu anlaşıldı merkez".


Şöför:
"Müdürüm, araç intikal etsin mi?"
Müdür:
"Etsin, ama içinde şöförüde olsun".


Merkez:
"Camide son durum nedir?"
5436:
"Cenazeler mezarlığa seyir halindeler".


4536:
"Merkez, orta kilolu, kara renkli, boynuzlu bir tosun kaybolmuş".
Merkez:
"Anlaşıldı. İstasyonlar not alın. Kaybolan tosun eşkali veriyorum".


3370:
"Bir minibüs at arabasına çarpmış, at vefat etmiş".
Merkez:
"Başın sağ olsun evladım.


Merkez:
"Ananın Yeri'nde kavga ihbarı var. Ekip intikal etsin".
7443:
"Anlaşıldı Merkez,
Ananın Yeri'ne ekibimle seyir halindeyiz".


5690:
"Burada çekilmesi gereken bir araç var".
5491:
"Efendim, ben sahilden intikal ediyorum".
Merkez:
"91, sen bulunduğun yerde kal, 31 çeksin".


7553:"Kaçan aracı takip halindeyiz".
Merkez: "Anlaşıldı. Mevkiiniz?"
7553:"Kaybolduk Merkez!..."


Merkez:"Mevkiiniz?"
4566:"Cumhuriyet caddesi".
Merkez:"Tam mevkiiniz?"
4566:"Arabadayız Merkez".


5452: "Bahse konu aracı aldık, inceliyoruz, tamam"
Merkez: "Araç alkollü mü?"
5452: "Olumsuz efendim, araç dizelmiş".


4512:
"Merkez, hırsız kaçıyor!"
Merkez:
"Anlaşıldı, nereden nereye kaçıyor?"
4512:
"Şuraya doğru kaçıyor".
Merkez:
"Biri 4512'den telsizi alsın, adam gibi tarif etsin".


3345:
"Yonca Evcimik konserindeki son durum nedir?"
6220:
"Henüz Abone'yi söylemedi amirim".


5433:
"Caddede şüpheli bir paket var."
Merkez:
"Anlaşıldı, çevre güvenliğini alın,
pakete dokunmayın. Uzman ekip seyir halinde
5433:
<3>
"Uzman ekibe gerek yok. Paket boş".
Merkez:
"Nereden anladınız,
'Çevre güvenliğini alın' demiştik".
5433:
" Üzerinden kamyon geçti efendim".


Merkez:
"İskeledeki aracın belgelerini alın".
5426:
"Araç feribota binmekte..."
Merkez:
"Belgeleri muhakkak alın".
5426:
"Doğrudur Merkez, ben de feribota biniyorum".
5426:
<5> "Aracın belgelerini aldım".
Merkez:
"Derhal merkez karakoluna intikal edin".
5426:
"Olumsuz Merkez. Feribot hareket etti. Ben karşıya geçiyorum. 17.00 feribotu ile dönerim".

Çocukluğumuzun Çizgi Filmleri


YAKARİ
Allahım ne kadar eski ve iç bayıcı bir çizgiydi bu. İlkokuldaydım, her akşam köftemi yer, Yakari'yi seyreder, sonra da yatardım. O kadar sıkıcı olmasına rağmen herhalde geç yatayım diye izliyormuşum? Bir atı, bir de yakarikikuuu yukurikikuuu diye öte öte dolaşan bir kartalı vardı. Herşey ağırçekim gibiydi bu çizgide, fenalık basardı insana. Çabucak ta biterdi, gayet embesil bir şeydi, işte bir nesil bunu izleyerek uyudu.

MUSTİ
Çarpık ağızlı ve de gömlekli bir kedi yavrusunun maceralarını anlatırdı bu çizgi dizi. Ben bunun daha çok Milliyet Kardeş dergisindeki çizgiromanlarını hatırlıyorum, sene 1984, ilkokuldayım. Musti'nin pek bir olayı yoktu, tintin dolaşır, kirpi kardeş, tavşan kardeş, sevgi böceği tadında takılırdı. En önemli özelliği kollarıyla bacaklarını soba borusu gibi tuhaf tuhaf oynatarak yürümesiydi, sonradan aynı özelliği Star Wars'ta C-3PO'da görecek, Musti'yi rahmetle yadedecektik.

JUMBO JET SET
Bu da sanırım Yakari ve Musti gibi "Uykudan Önce" programında yayınlanan çizgilerden biriydi, Jumbo isimli çok şeker bir yavru uçağın (?????) maceralarını anlatırdı. Çok ta gaza getirici bir şarkısı vardı, bu eleman uçarken aşağıdan koyunlar, öküzler Jumbooo diye bağırırdı, tabii ben de hemen gaza gelir söylerdim. İşte ben uzun yıllar Jumbooo Juumbooo diye bağıra bağıra dolandım ortalıkta.


ATOM KARINCA
Atom karınca süper güçlü bir karıncaydı, kellesindeki antenler cızzztt bızztt yapar, bizimki Süpermen'i utancından ağlatacak şekilde uçar, kahramanlıklar yapardı. Vallaha babam bunu pek severdi, herhalde ben de babam Atom karınca seyrettiği için maruz kalmışım. Babam gelecek yıllarda "atom karınca geliyooor" diye bağırmaya devam etti.

DEĞERLİ
Yaramaz köpek Değerli'nin en önemli özelliği "kih kih kih" diye gülmesiydi. Babamın favori çizgi filmlerinin başında gelirdi.Bu pire torbası it ortalığın tozunu atar, sahibesi yaşlı teyze de hiç bir şeyin farkında olmadığından "aferim canım benim" diye Değerli'yi pohpohlardı. Sanırım bu teyze Tweety'deki yengeye ilham veren karakterdir, belki de kuzeni bilem olabilir.

ARI MAYA
Annemin anlattığına göre ben Arı Maya izlerken o da yemeğimi ağzıma tıkarmış?? Ben bunu izlediğimi hiç hatırlamıyorum ama resimli bir kitabı bile varmış bende. Bu da böyle kız mı erkek mi bilinmez bir arıydı, en azından ben hiç bilemedim, böle pösteki gibi yekpare bir saçı, çizgili donu vardı, çiçekten çiçeğe uçardı. Sevgi ve de mutluluk böcüğüydü kendisi.

NİLS VE UÇANKAZ
Bu çizgi film, Voltron'la beraber pazar sabahı uyumamızı engelleyen çizgilerden biriydi. Nils diye tembel bir çocuk artık sihirle mi, büyüyle mi neyse parmak kadar kalıyor, anaa pipim de bamya kadar oldu diye utancından kimsenin yüzüne bakamayacağı için kazına atlayıp çiftlikten kaçıyordu. Kazın ayağı ise başkaydı sayın seyirciler, ahaahahaa, evcil kaz Morton göçmen kuşlarla uçmayı kafasına koymuştu, azimle sıçan taşı deler sözünü kanıtlarcasına kendini kasarak uçmayı becermiş,o günden sonra bamya Nils olarak hatırlanan kahramanımız da bunun boynuna atlayarak çiftliği terketmişti. Serinin devamında bunların maceralarını izlemiştik.

TONTONLAR
İşte bu Tontonlar, benim hayatta ilk fanatiği olduğum çizgi filmdi. HOP HOP HOP, DEĞİŞ TONTON diyerek biçimden biçime giren, form değiştiren, hamur gibi yaratıklardı bunlar, belki de o yüzden sevmişimdir. Ne var ki benim için büyük utanç kaynağı oldular, çünküm bu tontonlar bitince saatlerce ağladığım, ortalığı ayağa kaldırdığım, yıllarca bütün aile toplantılarında anlatıldı. O kadar fanatikmişim ki, tontonlu yastığım bilem varmış. Sarısı vardı bunların yastığın üzerinde, şimdilerde Aymar'ın reklamında kullanılan yaratık ta bize tontonları anımsatmaktadır.

KALIMERO
Ama haksızlık bu öyle değil mi? Kafasında yarım kabuğuyla dolaşan ve her macerasında "ama haksızlık bu öyle değil mi?" diyen minik civciv Kalimero herkesin sevgilisiydi. Bizde bunu en çok annem beğenirdi, (yahu bizde ailecek bir çizgi film meselesi var ama dur çözecem ben bunu) Çok şirindi, biraz da safdildi yanlış hatırlamıyorsam. Pt pıt dolaşır, başına bin türlü bela açar, kabak başına patlayınca da "ama haksızlık bu öyle dii miiii" diye sızlanırdı. Bizim nesil bu yerden bitme sayesinde haksızlıklara karşı sesini yükseltmeyi öğrenmiştir.

TAŞDEVRİ
Büyük küçük herkesin sevgilisi olmuş fenomen bir çizgi filmdi, sadece çocukluğumuzda değil, hiç durmadan tüm hayatım boyunca yayınlandı, ben ömrümce Fred Çakmaktaş'la Barni Moloztaş izledim. Özellikle Fred'i seslendiren Sezai Aydın'ın başarısı bu çizginin popülaritesini çok etkilemiştir. Bunlar taşdevrinde yaşayan ama hertürlü modern eşyalara sahip tiplerdi. Filin hortumundan duş alır, pelikan kuşunu elektrikli süpürge niyetine kullanırlardı. Özellikle Fred'in bovling oynarken parmaklarının üzerinde yürümesine ve kaynanasını görünce "aaannneecciiğimmm" demesine çok gülerdik.

HEIDI
Kara saçlı ve domates yanaklı bir kızdı, kırmızı gömleği, pembe eteği ve kocaman bir poposu vardı, bu Heidi ne zaman dağlardan bayırlardan yuvarlansa eteği kafasına geçer, biz de bunun kocaman beyaz donlarını seyrederdik. Donlarını fora eden ilk çizgi karakter herhalde buydu. Keçi çobanı Peter'le dağbaşlarına çıkar oynaşırdı. En dikkat çekici bir diğer özelliği de yamuk ağzıydı. Bu kızın ağzı yanağından açılırdı. O da inadına o yamuk yandan ağzıyla "büyüükkbabaaa, büyüükbabaa" diye çığlıklar atar, büyükbaba da sussun diye buna keçi peyniri kızartırdı. Ah o peynirden nasıl canım çekerdi anlatamam. Sonradan Heidi büyük şehire inerek Clara ile arkadaş olmayı da ihmal etmedi. Ama peynirsiz yaşayamayacağı için dağlara geri dönmüştü.

ŞİRİNLER
Şirinler 3 elma boyunda, mavi renkli ve de kukuletalı bir grup yaratıktı. Mantarların dibinde bir köyde yaşarlardı, köy imamı da Şirin baba diye sakallı muhterem bir zattı. Bunun donuyla şapkası kırmızı idi. Ama o da diğerleri gibi üstsüz gezerdi. Sonradan köye çirkin bir kız gelmiş, Şirin baba büyüleriyle kızı Britney Spears'a çevirmiş, ismini de Şirine koymuştu, Şirine yüzünden bütün şirinler birbirine girmişti. Bunların gözlüklü bilgin şirini, şişko aşçı şirini, uykucu tembel şirini, adaleli güçlü şirini vardı. Ama en güzeli peşlerindeki hain Gargamel'di, kedisi Azman'la bu dırdırcı Şirinler'i yakalamaya çalışır, birtürlü beceremezdi. Gargamel yıllar sonra sanal alemde bizim kuşağın en çok tercih ettiği takma ad olmuştu.

PEMBE PANTER
Herkes ıslıkla Pembe Panter'in müziğini öttürürdü, kendisi bizim ailede kısaca Pembo diye bilinirdi çünkü babam pek severdi bunu, bi samimiyetimiz vardı yani, pembo aşağı pembo yukarı ahahaah. Sessiz sakin dolaşır, olayları çözer, kuyruğunu eline alır sallardı. Peter Sellers'in oynadığı Pembe Panter filmleri serisinden sonra popülaritesi tavana vurmuştu.


BASTIR VİKİNG
Bir Viking kabilesini maceralarını anlatırdı. Bunlar boynuzlu şapkalar takar, HAYDİ YALLAH HOP HOP HOP, HAYDİ YALLAH HOP HOP HOP diyerek küreklere asılır, maceradan maceraya koşarlardı. Buradaki asıl hikaye kaptanın Vicki isimli küçük çocuğuydu, hünsa bir karakterdi, erselik yani, kız mı erkek mi ben hiç anlayamazdım. Bunun da aklına hep olayı çözecek fikirler gelirdi ama önce burnunu karıştırır sonra buldumm! diye bağırırdı. Bu çizgi film güzel Türkçe'mize tatak kelimesinin eklenmesine vesile olmuştur.

AYI YOGİ
Bir grup arkadaşını yanına alıp acayip bir gemi ile dolaşan, maceradan maceraya koşan bir ayı idi bu. Sürekli efeemm diye konuşur, başına bin türlü iş açar, panik içinde sağa sola koşuştururdu. Düpedüz salaktı. Yanındaki küçük Bobi mi Bobo mu, o daha zekiceydi. Ama benim için en güzeli hergün yediğim Ayı Yogi'li baldı, şimdi olsa da alsak keşke , o Ayı Yogi şişesindeki balın kokusunu bilem hatırlarım hala.


LAZERYON
Pazar akşamları yayınlanırdı. Takaşi isimli bir Japon çocuğu bilgisayarında net üzerinden bir robot tasarlamış, sonra birden uzay üssünün hatlarında bir karışıklık olunca bu robot aynen imal edilmişti. O zamanlar bizde interneti bırak bilgisayar bile yoktu. Lazeryon işte bu robottu, Voltron'un ışın kılıcı varsa bunun da lazer topu vardı. Tasarımcısı bu oğlan olduğundan Takaşi'yi Lazeryon'un pilotu yapmışlardı. Yavrum paso düşman robotlarla savaşır ama sonunda mutlaka kazanırdı. Olivia diye bir kız arkadaşı vardı, sarışın güzel bir şey. Takaşi uzayda robotları pataklar ama okulda hep Olivia'dan kötek yerdi.


HE -MAN
İlkokuldayken okuldan koşarak gelir artık pazartesi günü mü neyse He-Man'i izlerdik. Öykü acayip tiplerle dolu bir galakside geçiyordu, kahramanımız lepiska saçlı Prens Adam oldukça pısırıkken sihirli kılıcını havaya kaldırıp GÖLGELERİN GÜCÜ ADINA, GÜÇ BENDE ARTIK deyip adaleli erkek He-Man'e dönüşür, iskeletor ve elemanlarıyla kapışırdı. Başı sıkışınca küçük cin Orko, General, General'in kızı Tila ve güzel Büyücü'den yardım alırdı. Her bölümün sonunda Orko uçarak ekranda belirir, bize o bölümden çıkartmamız gereken dersi anlatırdı. Ben bunun birsürü kartlarını falan toplamıştım uzun süre. He-Man'den sonra sıska tiplere İskeletora dönmüşsün demek moda olmuştu.

SHE-RA
He-Man karakterinin kızkardeşiydi. Başka bir gezegende yaşıyordu çünkü bunları bebekken İskeletor bulmasın diye ayırmışlardı, o zamanlar Star Wars'ı henüz seyretmediğimizden anlamamış, yemiştik biz de bunu yeni bir hikaye diye! Bu hatun kılıcını kaldırır YÜCE RUHUN ADINA, ADIM ŞİİRAAA diye bağırır, birden tipi değişir, atının kanatları peydah olurdu. Bunun da çevresi gudik tiplerle doluydu, bazı maceralarında kardeşi He-Man gelir, kötüleri beraber pataklarlardı. He-Man kadar fenomen olamamıştı aramızda.

ROBOTEK
Eşi benzeri yapılmamış aşmış bir çizgidiziydi, hafta içi okul dönüşü izlerdik. Dünyayı uzaylılar istila etmiş, insanlar Robotek diye devasa bir gemiye iltica etmişlerdi, bu gemi alarm moduna geçtiği zaman katlanıp bükülerek robot haline gelir, uzaylılarla savaşırdı. Rick diye bir savaş pilotu, Minmey diye bir Çinli kız da vardı, bunlar aşk meşk yaşıyorlardı galiba, Minmey Çin restoranı açmıştı, yerel kıyafetler falan giyerdi. Müziği de muhteşemdi. Abimle izlerdik biz bunu, sonra da eski legolardan uzay gemileri yapmaya çalışır, uzay savaşları oynardık.
VOLTRAN : İşte bir nesil bu Voltran yüzünden uykusuz kalmıştı, pazar sabahı erken kalkılır illaki Voltran seyredilirdi. Issız bir gezegene düşen bir grup pilotun maceralarını anlatırdı. Bu gezegenin güzel prensesi pilotlardan yer altındaki robot aslanları uçurmalarını rica etmiş, sonunda aslanlar biraraya gelerek , ben kolları oluşturuyorum, ben bacakları, ben de başşını oluşturuyorum, ve 3 kere VOLTRAN VOLTRAN VOLTRAN diyerek büyük robotu meydana getirmişti. Prensesi cariyesi yapmak isteyen yamuk tipli bir herifin çeşit çeşit robot canavarlarına karşı savaşır, illa biraz dayak yer, sonunda ışın kılıcı ile canavarı ikiye bölerlerdi, bu sıra da hiç değişmezdi. Bizim de kuzenlerle en sevdiğimiz oyundu. Allahtan prenses mavi aslanı kullanmaya başlamış ben de oyuna katılmıştım, çünkü aslan hakkı kutsaldı, kimse kimsenin aslanını alamazdı, yeşil aslan benim diyene, destur çek yeşil aslan Tolga'nın denirdi.


KAYIP DÜNYALAR
Muhteşem bir Fransız çizgi filmiydi, hafta içi mi, yoksam cumartesi mi yayınlanırdı hatırlamıyorum, çok etkileyici bir jenerik müziği vardı, Clementine'le beraber bize Fransızca sevgisi aşılayan ilk şarkılardandır. Bu çok acayip maceraydı, bir gezegenin katmanları arasında dolaşarak arzın merkezine, Arcadia kentine inmeye çalışan bir grup insanı anlatıyordu. Arcadia kelimesi beni büyüler, kafadan ata ata şarkısını söylerdim. Gayet karamsar, ciddi bir çizgi filmdi.

ESTEBAN
Güney Amerika'da geçen çok zevkli bir çizgi filmdi. Esteban diye bir oğlan, yanında küçük bir kız ve yerli bir çocukla İnkaların altın şehrini arardı, bunlara yardımcı olan Mendoza diye bi de herif vardı. Bu kızla Esteban nihayet dillere destan altın kuşu bulmuşlar, boyunlarındaki yarım madalyonları takarak kuşu kaldırmışlardı efendim. Sonradan ne kuşlar kaldırdılar bilemem, bunlar kardeş mi çıktı, yoksam o kız, Mendoza'nın kızı mıydı, böyle çapraşık işler vardı. Küçücük çocukların beynini o zamanlardan yıkayıp pembe dizilere, Aliyelere hazırlıyorlardı yani.

ŞEKER KIZ CANDY
Bu çizgi film sonradan özel kanallarda sıkça yayınlansa da asıl popülaritesini TRT'de gösterildiğinde kazanmıştı. Çok eskiydi, seyrettiğimiz ilk kocaman gözlü, kabarık sarı saçlı, acı çeken kızlı japon çizgisiydi. En acıklı bölümünde Candy'nin sevgilisi Anthony attan düşüp beyin üzeri çakılarak Hakkın rahmetine kavuşmuş, Candycik "eentınii, eentiiniii" diye ağlamaktan helak olmuştu. Anneme sorsanız "ah çok ağladık Entıni'ye" diye hala hatırlamaktadır. Sonradan Candy orospu olmuş, bir sürü sevgili eskitmişti. Sonunu hiç izlemedim ben bunun.

POLLYANNA
Bildiğimiz klasik romanın bolca melodram öğesi eklenerek uzatılmış güzel bir çizgi versiyonu idi. Bu yayınlanırken ben ilkokul sonda idim, kursa gittiğim için Pollyanna'yı kaçırır, üzülürdüm. Bazı bölümlerini teyzem videoya kaydedip bana izletmişti, nedense hastası olmuştum ben bu dizinin. Ama sonunu seyredememiştim. Onun yerine elli kere falan kitabını okumuştum.

ALİS HARİKALAR DİYARINDA
Bu da klasik öykünün güzel bir uyarlamasıydı, tavşanın peşinden koşan Alis acayip bir memlekete geliyor, türlü türlü maceralar yaşıyordu. Renkli, eğlenceli, çerez niyetine bir çizgi diziydi.

ŞEKERPEMBE
Ah Şekerpembe unutulmaz bir klasikti, TRT'nin Cumartesi'den Cumartesi'ye isimli kuşağında yayınlanırdı. Bunlar bir adada yaşardı, küçük bir oğlan, bir de bu oğlanın e'leri eze eze "şekerpiembee, şeikerpembee" diye ünlediği pespembe bir deniz dinozorunun maceralarını anlatırdı. Bunlara akıl veren gözlüklü, bilge bir yunus ta vardı, o da bir mağara da yaşıyordu, dinozor yüze yüze tam mağaraya gider, oğlan arkasından "şiekerrpieembee" diye başlardı. Duydum ki bu oğlan Brokeback dağına taşınmış büyüyünce, kovboy olmuş, o derece yani!

AYAKKABILAR
Eskiden TRT'de her Cumartesi sabahı yayınlanan çocuk kuşağında izlemiştik bunu sanırım. Ama ben ortaokuldayken de şarkısı pek meşhurdu, şu şu şu şuuu pipıılll die uzata uzata söylerdik, ne günlerdi!

ŞNORKELLER
Deniz altında yaşayan birgrup yaratığın maceralarını anlatırdı. Cumartesileri TRT'de yayınlanırdı. Her bölümün başında önce bu şnorkelleri keşfeden kaybolmuş bir kaptan mı ne varmış, onun hikayesi anlatılır, sonra kamera yavaş yavaş alçalır, suyun derinliklerindeki kahramanlarımızın maceraları başlardı. Çok eğlenceliydi. Mesela barları bile vardı, bi tane ahtapot davul çalardı, böyle matrak bir yerdi.

KÜÇÜK PRENSES SARA
TRT'nin Cumartesi kuşağında yayınladığı çok acıklı bir çizgi diziydi. Hindistan'da büyüyen Sara'yı babası Londra'da bir kız okuluna yazdırmış, sonra iflas ederk ölünce Sara da okulda hizmetçi olmuştu. Allahım ne çileler çekti, şımarık zengin kız Lavinia buna ayakkabılarını bile boyatmıştı. Ben bu dizinin hastasıydım ama her hafta seyredemezdim çünkü o zamanlar biz annemle cumartesileri ya Süheyla teyzeme ya da Selma teyzeme giderdik, ben çığlık çığlığa ağlasam da otobüse yetişmek için kös kös annemle çıkmak zorunda kalırdım. Birgün aslında Küçük Prenses'in meşhur bir çocuk kitabı olduğunu öğrendim, Allaaaa, annemle İstanbul'u altüst ettik, Cağaloğlu yokuşuna bile tırmandık, sonunda Beşiktaş'ta bulduk kitabı. Ben de Küçük prenses Sara'nın maceralarını defalarca okudum.

ÇİÇEK KIZ LULU
Ben bunu çok severdim, Lulu isimli kız aslında Çiçek ülkesinin prensesi olduğunu öğrenmişti, ama ülkesini kurtarmak için Yedi Renkli Çiçek'i arayıp bulması gerekiyordu. Yanına kedisiyle köpeğini alıp dünyayı gezmeye başlamıştı. Bunun bir çiçek anahtarı vardı, bu anahtarı bir çiçeğe doğru açar LEY LUUU LEY LUU deyince hoop üzerindeki kıyafet değişirdi. Böylece her ortama uygun elbise giyebilirdi. Lulu'yu mavi entarili kötü bir kadınla, kadının uşağı olan kunduz cinsi bir yaratık kovalardı. Bu kız yedi renkli çiçeği bir türlü bulamamış, nihayet kös kös eve dönüp çiçeğin evin bahçesinde açtığını görmüştü. Sonunda çiçek ülkesine giderek Seli isimli oğlanla da işi pişirmişti. Her bölümün sonunda çiçek dilinde bilmemne şu anlama gelir diye bir çiçek tanıtılırdı.

CLEMENTINE
Her cumartesi TRT'de yayınlanırdı, muhteşem Fransızca bir jenerik şarkısı vardı. O günün çocukları arasında bugün ekol olmuş bir dizidir. Bu Clementine uçak kazası geçirip sakat kalmış bir kızcağızdı. Birgün buna kocaman bir küre içinde uça uça Hemera diye güzel bir cadı geliyordu. Sonra Clementine bu cadıyla dünyayı gezerek maceradan maceraya koşuyor, yürüyor, uçuyordu. Bu dizide çok korkunç ateşten adamlar vardı. Bir çizgiden umulmayacak kadar kanlı ve vahşiydiler, Clementine bunlara karşı savaşır, paçası sıkışıp korkudan altına ettiği anlarda Hemera uçan küresinin içinde gelir, Clementine'i alır götürürdü. Biz de kafadan ata ata şarkısını söylerdik.

CİCİ KIZ GEORGIE
TRT'nin sarışın kızlı çizgilerinden biriydi. Bunun da özellikle sapık bir öyküsü vardı. Avustralyalı bir çiftçi nehir kenarında ölmek üzere olan bir kadın buluyor ve kadının kızı Georgie'yi evlat ediniyordu. Gelgelelim adamın 2 oğlu birden kıza aşık oluyorlardı. Georgie büyüyüp serpilince böyle saçları gözlerinin üzerine düşen bir İngiliz Lordu'na aşık olmuş, Londra'ya kaçmıştı, tabii bunun peşinden giden abisi hapse düşmüştü. Bu çizgidizinin tarihe geçen sahnesinde Georgie nehre düşerek donma tehlikesi geçirince, abisi bunu çırılçıplak soyarak kendi de soyunup üzerine yatmış, ten ısısıyla onu hayata döndürmüştü. Dizinin sonunda kızımız zengin ama hastalıklı oğlanı bırakıp fakir ama taş gibi eski abi Abel ile mercimek fırında yapmış, bir oğlan bilem doğurmuştu, gördüğümüz ilk sevişen çizgi karakter bu Georgie idi.

SEVİMLİ HAYALET CASPER
Bunun belli bir saati yoktu, her an karşınıza çıkabilirdi. Arkadaş bulmak için dolaşır, ama bunu her gören hayalet görmüşe döndüğü için kimseye yaklaşamazdı. Sonunda bir kahramanlık yaparak herkesin sevgi ve hayranlığını kazanırdı. Yıllar sonra sinema filmi bile yapılmıştı.

JETGİLLER
Taşdevri'nin gelecek çağlarda geçen versiyonuydu, bunların da herşeyi egzantrik ve moderndi. Hizmetçileri robottandı, araba yerine uçan daireleri vardı doğal olarak. Bende fazla bir heyecan uyandırmazdı gelgelelim.

80 GÜNDE DEVRİALEM
Jules Verne'in meşhur romanının serbest bir uyarlamasıydı bu dizi, çünkü bütün karakterler kedi, aslan, puma çita ve sair kedigillerden oluşuyordu. Yalnız Phileas Fogg'un uşağını başka bir cinsten hayvan oynuyordu, Prenses Ouda bembeyaz Van kedisi gibi bir kediydi mesela. Öyküsü güzeldi ama o tam takım ful aksesuar giyinmiş centilmenin pantolonunun kıçından böyle sırma gibi bir kuyruk çıkıyor olması felaketti. 15, 16 yıl önce seyretmiştik biz bu diziyi, olasılıkla TRT'nin yazın yaptığı Tatil Ekranı kuşağında.

RED KIT
Gelmiş geçmiş en hızlı silah çeken kovboydu, gölgesinden bile hızlı ateş eder, sürekli Joe, Jack, William ve Avarel Dalton kardeşlerin peşinden koşar, aptal köpek Rin Tin Tin'in başını beladan kurtarır, emektar atı Düldül ile muhabbet ederdi. Red Kit herkesin sevdiği bir klasikti, Milliyet gazetesi yıllarca bunun çizgi romanını vermişti. Red Kit her maceranın sonunda ortadan kaybolur, batan güneşe doğru atını sürerken, ben yalnız bir kovboyum diye şarkı söylerdi. Kıyafeti hep aynıydı, ama yıllar sonra sigara içmeyi bırakmış, onun yerine ağzında bir ot taşır olmuştu. Sarah Bernhard'la, Kalamiti Jane ile maceralar yaşamış, bir keresinde Nensi diye bir kızla nişanlanmıştı. Çinli çamaşırcı, akbaba cenaze levazımatçısı en sevilen tiplerdendi. Posta arabası şirketi Wells Fargo Co. sloganı Yolculukta Banko idi. Kızılderililer'le barış çubuğu içer, Papatya Kasabası'nı korur, posta arabalarına eşlik ederdi. Kusursuz adamdı. Aşıktım herhalde ben Red Kit'e.

TRANSFORMERS
Hayatımıza Star1 ile girmiş bir çizgi filmdi, özellikle oğlanlar daha çok severdi bunu. Çünkü araba ve kamyonlar hakkındaydı. Kahramanımız arabalar hızla giderken birden bükülüp katlanmaya başlar ve robota dönüşürlerdi. Sonra da bir güzel kötülerle dövüşürlerdi. Oyuncakları da heryeri kaplamıştı, epey popüler olmuştu.

MY LITTLE PONY
Allahım, minik kanatlı, lüle lüle yeleli, kuyrukları kurdeleli beygirler oradan oraya uçuşur, biz de ağzımız açık seyrederdik. Bunların sonradan çılgın gibi oyuncakları çıkmıştı. Benim de bir tane pony silgim vardı, mor yeleli ... Sanırım bunların kraliçesi alnında boynuzu olan bir unicorn idi. Fakat bu dizinin ana fikri neydi hatırlayamıyorum.

NİNJA KAPLUMBAĞALAR
Türk gençliğine pizza sevgisi aşılayan çizgi filmdir. Bu dizide Japon Sensei Splinter, 4 tosbağası ile yeraltında saklanırken Shredder'ın mutasyon ışınlarına maruz kalıyor ve en son lağım faresine dokunduğu için fareye dönüşüyordu. Tospaalar da insana benziyorlardı. Splinter bunlara en sevdiği Rönesans sanatçılarının isimlerini takıyor ve Shredder'in üzerine salıyordu. Bunlar hep yeraltında lağımda yaşıyor ve sürekli ama sürekli pizza yiyorlardı. Bunlara yardım eden bir de televizyoncu kız vardı, April. Bu April'in sarı bir tulumu vardı ve başka hiçbirşey giymezdi. Severek izlerdik biz bu kaplumbağaları.

DENVER SON DİNOZOR
San Fransisko'da mı Kaliforniya'da mı ne öyle bir memlekette geçerdi. Bir grup oğlan arka bahçeyi kazarken eşşek kadar bir yumurta bulmuşlar, yumurtadan dana kadar bir dinozor çıkmıştı, mavi gözlü sevimli dinoya, Denver adını takmışlar sonra da beraber alemlere akmışlardı. Bu Denver'a söfçü şortu ve güneş gözlüğü giydirip plaja götürürler, sörf yaptırırlar da kimse bunun dinozor olduğunu anlamazdı. Yıldız şeklinde Elton John gözlüklerini takıp rock n' roll bilem yapmıştı. Eğlenceli geliyordu o zaman bize.


JUDY VE UZUNBACAK (DADDY LONG LEGS)
TRT'nin 1991 yılında yaz tatilinde yayınladığı çizgi filmlerden biri de Judy idi. Hayatımın çizgi filmiydi. Kahramanımız kimsesiz yetim bir kızdı. Birgün esrarengiz bir adam bunu Lincoln Lisesine yatılı olarak göndermişti. Kızımız hiç görmediği adama "Sevgili Uzunbacaklı Babam" diye mektuplar yazardı. Okulda oda arkadaşları Sallie ve Julia ile maceralar yaşardı. Yetim olduğunu gizlediği için hep korkular çeker, mutsuz olurdu. Nihayet Julia'nın zengin ve de yakışıklı amcası Jervis'e aşık olmuştu. Gelgelelim Sallie'nin abisi Jimmy de Judy'e aşıktı ama Jimmy'i seven kız Julia idi. Son sınıfa geçtikleri yaz Judy bir çiftlikte tatil yaparken Jervis çıka gelmiş gelmiş ve artık romantizm doruğa varmıştı. Allah ben bunları deli gibi seyrederdim, hergün bir bölüm veriliyordu, hiçbir yere gitmez, eve kapanır Judy ile Jervis'in aşkını izler, acaba uzunbacak baba kim diye bulmaya çalışırdım. Yaz tatili bittiği zaman hala seyretmediğimiz bölümler kalmıştı. Allahtan TRT tatil ekranını bitirse de Judy'i sonuna kadar yayınlamıştı. Ben de liseye yeni başlamıştım, koşarak eve gelir, heyecandan bayılacak gibi Judy'i izlerdim. Sonunda Judy okuldan mezun olurken yetim olduğunu cümle aleme ilan etmiş, zengin kocayı da kaparak ultra mega hiper mutlu sonla bize veda etmişti. Ben de 15 sene sonra bunun DVD'sini , romanlarını bulup getirttim Amerika'dan, kızlarla oturup Judy seyretme alemi bile yaptık, ohhhh!