Salı, Ağustos 15, 2006
5 Önemli Ders
Birinci ve de en önemli ders;
Okuldaki ikinci ayımda, hocamız test sorularını dağıttı. Ben
okulun en iyi öğrencilerinden biriydim. Son soruya kadar soluk almadan
geldim ve orada çakıldım kaldım. Son soru şöyleydi:
"Her gün okulu temizleyen hademe kadının adı nedir?.."
Bu herhalde bir çeşit saka olmalıydı. Kadını yerleri silerken
hemen her gün görüyordum. Uzun boylu, siyah saçlı bir kadındı. 50'lerinde
falan olmalıydı. Ama adını nereden bilecektim ki!.Son soruyu yanıtsız
bırakıp kağıdı teslim ettim. Süre biterken bir öğrenci, son sorunun test
sonuçlarına dahil olup olmadığını sordu.
"Tabii dahil" dedi, hocamız.. "İş yaşamınız boyunca
insanlarla karsılaşacaksınız. Hepsi birbirinden farklı insanlar. Ama hepsi
sizin ilginiz ve dikkatinizi hakkeden insanlar bunlar. Onlara sadece
gülümsemeniz ve `Merhaba' demeniz gerekse bile.."
Bu dersi hayatim boyunca unutmadım. O hademenin adı da
Dorothy idi.
_____________________________
İkinci önemli ders;
Yağmurda otostop!..
Bir gece vakit gece yarısına doğru, Alabama otoyolunun
kenarında duran bir zenci kadın gördüm. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmura
rağmen, bozulan arabasının dışında duruyor ve dikkati çekmeye çalışıyordu.
Gecen her arabaya el sallıyordu. Yanında durdum. 60'li yıllarda bir beyazın
bir zenciye, hem de Alabama'da yardıma kalkışması pek olağan şeylerden
değildi. Onu kente kadar oturdum. Bir taksi durağına bıraktım. Ayrılırken ille
de adresimi istedi Verdim. Bir hafta sonra kapım calindi. Muazzam bir
konsol televizyon indiriyordu adamlar. Bir de not ekliydi, armağanda;
"Geçen gece otoyolda bana yardımınıza teşekkür ederim. O
korkunç yağmur sadece elbiselerimi değil, ruhumu da sırılsıklam etmişti.
Kendime güvenimi yitirmek üzereydim, siz çıkageldiniz. Sizin
sayenizde ölmekte olan kocamın yatağının baş ucuna zamanında
ulaşmayı başardım. Biraz sonra son nefesini verdi.
Tanrı bana yardım eden sizi ve başkalarına karşılık
Beklemeksizin yardim eden herkesi kutsasın!..
En iyi dileklerimle, Bayan Nat King Cole
________________________
Üçüncü önemli ders..
Size hizmet edenleri hep hatırlayın..
Bir pastanın üç-otuz paraya satıldığı günlerde 10 yaşında bir
çocuk pastaneye girdi. Garson kız hemen koştu. Çocuk sordu:
-"Çukulatalı pasta kaç para?.."
-"50 cent!.." Çocuk cebinden çıkardığı bozukları saydı. Bir
daha sordu: -"Peki dondurma ne kadar.."
-"35 cent" dedi garson kız sabırsızlıkla..Dükkanda yığınla
müşteri vardı ve kız hepsine tek başına koşuşturuyordu. Bu çocukla daha ne
kadar vakit geçirebilirdi ki. Çocuk parasını bir daha saydı;
-"Bir dondurma alabilir miyim lütfen" dedi. kız dondurmayı
getirdi. Fişi tabağın kenarına koydu ve öteki masaya koştu. Çocuk
dondurmasını bitirdi. Fişi kasaya ödedi. Garson kız masayı temizlemek üzere
geldiğinde, gözleri doldu birden. Masayı sanki akan yaslar temizleyecekti. Boş
dondurma tabağının yanında çocuğun bıraktığı 15 cent'lik bahşiş
duruyordu.....
_______________________
Dördüncü önemli ders..
Yolumuzdaki engeller..
Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman
bir kaya koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuştu. Bakalım neler
olacaktı?. Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray
görevlileri birer birer geldiler, sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın
etrafından
dolaşıp saraya girdiler. Pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirdi. Halkından
bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyordu. Sonunda bir koylu
çıkageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu. Sırtındaki küfeyi yere indirdi,
iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına sıkına itmeye başladı. Sonunda kan
ter içinde kaldı ama kayayı da yolun kenarına çekti. Tam küfesini yeniden
sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu
gördü. Açtı.. Kese altın doluydu. Bir de kralın notu vardı içinde..
-"Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir" diyordu
kral. Köylü, bugün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı.
-"Her engel, yaşam koşullarınızı daha iyileştirecek bir
fırsattır.".
______________________________
Besinci önemli ders..
Önemli olan vermektir..
Yıllar önce hastanede çalışırken, ağır hasta bir kız
getirdiler. Tek yaşam şansı beş yaşındaki kardeşinden acil kan nakli idi. Küçük
oğlan ayni hastalıktan mucizevi şekilde kurtulmuş ve kanında o hastalığın
mikroplarını yok eden bağışıklık oluşmuştu. Doktor durumu beş yasındaki
oğlana anlattı ve ablasına kan verip vermeyeceğini sordu. Küçük çocuk bir an
duraksadı. Sonra derin bir nefes aldı ve
-"Eğer kurtulacaksa, veririm kanımı" dedi. Kan nakli
ilerlerken sordu: -"Peki, ben ne zaman öleceğim?"
Ablasını yaşatırken, kendisinin öleceğini zannetmiş, buna
rağmen kanını vermeyi kabul etmişti.
**
Fotograf Erdal Kınacı'ya aittir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder