Çarşamba, Kasım 23, 2005

Bir Test

Bu mesajın sonunda sana bir soru sorulacak.


Hemen yanıtla. Durup düşünme.






Aklına ilk gelen şeyi söyleyiver.


Bu eğlenceli bir "test"... VE aynı zamanda biraz acyaip (çok acayip)!


insanın seninle aynı orana düştüğünü göreceksin.


Şimdi... aşağıdaki talimatları olabildiğince çabuk yerine getir.






Bir hesabı bitirmeden ötekine geçme..






Yanıtları yazmak veya hatırlamak zorunda değilsin. Sadece
kafadan hesaplayarak cevap ver geç.





Şaşıracaksın.






Başla:





Aşağıdaki toplamlar kaç ediyor:


89 + 2




































12 + 53



































75 + 26







































25 + 52


























63 + 32





































Biliyorum! Hesap yapmak zor iş, ama neredeyse bitti...





Hadi. tek bir tane daha...
































123 +5














































ÇABUK! BİR RENK VE BİR ALET DÜŞÜN!





















































Aşağıya devam et...

























































Biraz daha...



























Aklına kırmızı bir çekiç geldi, değil mi?








Eğer verdiğin cevap bu değilse, sen anormal sayılmasa da farklı bir
akla sahip olan %2 insandan birisin.
İnsanların %98'i bu alıştırmayı yapınca kırmızı bir çekiç diye
yanıtlıyor.

Salı, Kasım 22, 2005

Alternatif Çıkma Teklifleri


ben acıların çocuğuyum modeli:
-meltem benimle çıkar mısın?
-hayır salak
-tamam meltem şimdi git ve beni yanlızlığım ile yanlız bırak

kıvrak modeli
- meltem benimle çıkar mısın, misal iki biletim var ateşlerin dansı'na?
- hayır salak
- aa şimdi hatırladım, hülya'ya söz vermiştim... öteki sefere inşallah...

tehdit eden modeli
- meltem benimle çıkar mısın?
- hayır salak
- e o zaman ben gidip hülya'ya bi sorayım...

anlamaz modeli
- meltem benimle çıkar mısın?
- hayır salak
- o zaman, aşkım, ilk olarak ateşlerin dansı'na gidelim mi...
- geri zekalı mısın nesin ya, hayır dedim...
- tamam önlerden almaya çalışırım... yemek de yeriz di mı hayatım, show'dan önce...
- harbiden salaksın ya, sana adımı söylediğime inanamıyorum...
- evet aşkım ya, ismin çok güzel...

güner ümit modeli
- meltem benimle çıkar mısın?
- kesinlikle hayır.
- kesinlikle hayır dediniz kaybettiniz, puanlar kırmızı masaya..

bir başka güner ümit modeli
- meltem benimle çıkarsın mı ?
- bilmem.. sence çıkar gibi duruyomuyum ?
- valla galiba çıkarsın.. ama emin değilim.. hadi bi açıklık getir şu konuya
- hayır salah hayıııııııır !
- bunu evet olarak kabul ediyorum
- sertan bu kadar salak olmayı nerde öğrendin ?
- her gün 1 saat çalıştım düzenli.. çok zor olmadı..
- hmmm

şartlanmış model
-meltem benimle çıkar mısın?
-tabi neden olmasın
-sen kaybettin kızım, seni sevmiştim halbuki
-???

redden sonra karizmayı çirkefleşmekte arayan model
-meltem benimle çıkar mısın?
-hayır salak
-ben seni deniyordum zaten..kabul etseydin üstüne beton dökerdim senin..

espritüelim ben modeli
-meltem benimle çıkarmısın?
-hayır salak..
-peki sen asansörle çık ben yetişirim

oha artık modeli
- meltem benimle çıkarmısın?
- hayır salak..
- tamam boşanıyoruz o zaman.

psikolog modeli
- pelin benimle çıkar mısın?
- hayır salak.
- tabii, sana hak veriyorum. daha önceki ilişkilerinde yüreğine aldığın yaralar seni korkutan. sanırım biraz zamana ihtiyacın var. lütfen biraz düşün.

iyimser model
-burcu benimle çıkar mısın
-hayır
-ama asla demedin
demek ki hala umut var?
-???

ulaşamadığı ete mundar diyen kedi modeli
-fatmagül benimle çıkar mısın?
-hayır!!!
-aman zaten sen de kendini bulunmaz hint kumaşı şanıyosun çillisin,çirkinsin ıyyyy

bir arkadaş ortamında ise
- meltem benimle çıkar mısın ?
- hayır salak.. !
- peki, kaçta alıyım seni o zaman ?
- ulan çıkmam dedim..
- peki saat 8 de görüşürüz aşkım..

diğer bir arkadaş ortamında ise
-benimle çıkar mısın meltem?
+hayır
-hahah... bir an için benimle gerçekten çıkabileceğin ihtimalini düşündün değil mi? itiraf et?

vede diğerleri
-benimle çıkar misim meltem?
+hayır
-olm ben size dedim anlar dalga geçtiğimizi diye

- benimle çıkar mısın meltem?
+ ahh, elbette hayatım...
- adisin meltem! şurada iki satır karizma yapacaktım, içine ettin!!

- gerçek misiniz?
+ yuh... bu devirde?
- en iyi bunu bulabildim...
+ olmamış ama.
- ne yani benimle çıkmaz mısın?
+ hah hah hayyy... gülünç olma.
- peki o zaman... eee... ben duman'ın vokalistini tanıyorum.
+ eee?
- tamam... bi saniye... başka bi tane buliym... hah! ateşiniz var mı?
+ yemezler...
(dış ses): rocco! gel evladım hadi gidiyoruz...
+ neyse ben gideyim.
- ne?! rocco mü?! ama şey... seviyeli bi sohbete ne dersin?

türk filmi modeli:
-meltem benimle çıkar mısın?
-hayır abuzer!
-bir gün karşına çıkıçağım diyeceğim ki fakir ama onurlu bir genç vardı... anlıyo musun!
-tabiiii

romantik model:
-meltem benimle çıkar mısın?
-olmaz berke!
-oysa pembe panjurlu evimizde, gece pencereden yıldızları seyrederek bir ömür geçirmek isterdim seninle...
-bak seeen...

- meltem biliyorum benden önce 20 kişi sordu ama...
- hayır!
- hata ediyorsun, ben olsam benle çıkardım.
- zaten senle ancak senin gibi bi moron çıkar çevdet.
- meltem, bence sen erkekten anlamıyorsun.

yalancı model
-baba nooldu ne dedi kız?
-abi şimdi gittim başladı aşk meşk duygusal duygusal konuşmaya, yok bana çok değer veriyormuş, yok bağlanmaktan korkuyormuş... beni de bilirsiniz gelemem öyle ince muhabbetlere. "yürü kızım"
dedim. naza çekiyo iste...
-o zaman bitmiş o iş abi, kız hasta..
-yok baba istemem artık zaten soğudum birden.

-meltem .. bişi söyliycem.. seni seviyorum
-ay.. memet olmazki biz arkadaşız
-ben çıkalım demedimki zaten

önce kalabalık bir ortama gidilir hatun ile birlikte orada ;
-meltem benimle çıkar mısın?
-hayır salak!
-ya kızım yeter yaaa çıkmıyorum iste, bıktırdın 3 aydır çık - mı -yo -rum seninle zorlamı yani.(bu kısım
bağırarak ve gerçekten sinirlenmiş bir şekilde söylenir).

iki samimi arkadaş yolda efendi efendi yürümektedir. erkek kişi birden patlar:
- meltem benimle çıkar mısın? aşığım sana!
+ [dumur!] ne? eheh.. şaka yapıyorsun değil mi, ciddi değilsin?
- [reddedildiğini anlayan bahtsız genç] ee.. oo.. tabii canım. haha, ciddi mı sandın? haha.. ben aşık olmam ki robotum ben. yok duygularım.

- meltem benimle çıkar mısın?
+ hayır.
- hayır deyişine bayılıyorum. ee, benimle çıkacak mısın?
+ hayır!
- süpersin ya. şu 'hayır' deyişini duymak içın ölene kadar sorarım valla bu soruyu eheh..

cafe ortamında er kişi hoşlandığı kızın masasına gider ve olaylar gelişir...
-meltem benimle çıkar mısın?
-hayır salak!
(er kişi masaya elini vurur ve hızla kalkar, tüm cafe nin bakışları üzerlerindeyken..)
-aldıracaksın o çoçuğu dedim sana!!
-ha?, ney?!, ama??! ne çoçuğu... (kız kimi inandırsın artık o ortamda...)
(er kişi hızlı adımlarla uzaklaşır..)

yeşilçam üstü az hollywood modeli:
- hülya benimle çıkar mısın?
- ama ediz nasıl ölür? ben zengin bir kızım sen ise fakir? bu imkansız bi aşk kuzum?
- nolcak lan, arwen aragornla çıkıyo ya... o daha imkansız.
- oha ediz ne kadar kültürlüsün, yoksa çıksam mı acaba?
- hadi lennn!!


Ah, bir salak olsaydım!


Şakir, bizim sınıfın en salağıydı. Hatta okulun en salağıydı. Tarih
dersinde kopya istesek, hazırladığı kopyaları karıştırıp coğrafya kopyası
verirdi.

Düz yolda yürürken düşmeyi becerir, kafasını geçtiği her kapının
pervazına vurur, okul çıkışında caddeyi geçerken sık sık ezilme tehlikesi geçirir,
ikide bir rapor alıp okula gelemezdi.

Yaşar Doğu, Celal Atik, Nasuh Akar'ların Olimpiyat zaferlerinden olsa
gerek hepimizi bir güreş merakı basmıştı. Teneffüslerde itişe kakışa
güreşip dururduk. Şakir de güreşmeye pek meraklıydı. Ama birini
yenebildiğine hiç rastlamadım. İlkokula 3. sınıftan başladığım için
sınıfın en küçüğüydüm. Üstelik bir hayli sıskaydım da...
Benim ikim gibi olmasına rağmen Lapacı Şakir'i yatırıp dururdum.
Heyecanlanınca Şakir'in dili de tutulurdu. Konuşamaz, 'hıgık, mıgık' bir
şeyler kekelerdi. Bu arada gözleri börtler, suratını al basar, tepinmeye
benzeyen garip hareketler yapardı.

Okul numaralarımız peşpeşe olduğu için öğretmenler ikimizi beraber tahtaya kaldırırlardı. Şakir sorulan soruya inileyerek 'humpuf!.. Murg!..' diye yanıt vermek uğruna kıvranırken öğretmen, çektiği azabı durdurmak için aynı soruyu bana sorardı.

Bensoruyu yanıtlarken Şakir de kafasını yukarıdan aşağıya doğru sallayarak
cevabı onaylar, böylece cevabı bildiğini gösterirdi. Öğretmen ikimize de
aynı notu verip sıramıza yollardı. Bazen soruları ben bildiğim halde
Şakir'in daha yüksek not aldığı olurdu. Zaten Şakir'in bir adı da Ballı
Şakir'di.

Okul bahçesinde top oynarken çok beceriksiz olmasına rağmen nedense
acıyıp Şakir'i de oynatırdık. Örneğin Şakir'den daha iyi oynamalarına rağmen Doğan Hızlan'la Konur Ertop'u oynatmazdık.
Adam yerine koymadığımız için maçta Şakir'i kimse tutmazdı.
O da gidip kale önüne dikilirdi. Ama en çok golü de Ballı Şakir atardı.
Top orasına burasına çarpar gol olurdu.

O zamanlar, ortaöğretimde kızlar ve erkekler ayrı okullarda okurlardı.
Burnumuzun altındaki tüyler, hafiften kıla dönüşmeye başladığı için
hepimiz potansiyel birer Kazanova'ydık. Yaşanmamış yaz tatili
maceralarımızı bütün öğrenim yılı boyunca birbirimize anlatırdık.
Her anlatışta zamparalık öyküsü biraz daha gelişir bakıştığımız kız,
konuştuğumuz kız olur, konuştuğumuz kız ise seviştiğimiz kıza dönüşürdü.

Bir tek Şakir'in sevda öyküleri yoktu.
Öykü uydurmayı beceremediğinden mi,yoksa inanmayacağımızı bildiğinden mi susup sadece bizi dinlerdi.
Gerçi hiçbirimiz hiçbirimizin öyküsüne inanmazdık ama,
anlatmadan da duramazdık.

Ama Meral'i yine salak Şakir tavlamıştı. Meral bizim okulun bahçesine
bitişik bir evde otururdu. Keyfinden ya da hainliğinden sık sık cama
çıkardı. Okul bahçesinden gelen naraları ve feryatları duymazdan gelir,
hülyalı mavi gözlerini gökyüzüne dikip kırıtırdı.
Meral'i rüyasında görmeyen öğrenci herhalde yok gibiydi.

Meral, yine bir gün pencere şovu yaparken biz Şakir'i gaza getirdik.

'Kız sana bitik, kız sana yangın!.. Haydi Şakir göster kendini, okulun
şerefini kurtar!' diye el verdik Şakir'i okul duvarının üstüne çıkardık.
Şakir'i yine al bastı, 'Humpf mumpf!' diye konuşmaya çalışıp acayip
hareketler yapmaya başlayınca duvarın üstünden kayıp Meral'lerin
bahçesine düştü. O sırada ders zili çaldı.
Şakir'in bu aşk düşüşünün gerisini göremedik.
Ama tahmin edebildik. Çünkü Meral'in bütün Cerrahpaşa'ya
belasıyla nam salmış asabi bir ağabeyi vardı. Vee 2 gün sonra okula gelen Şakir'in mor sol gözünden ve topallayarak yürümesinden tahminlerimizin doğru çıktığını anladık.

Ama Şakir'i Meral'le bir muhallebicide el ele,yanak yanağa muhabbet ederken görebileceğimizi tahmin edememiştik.
Okul bitti, hepimiz bir tarafa dağıldık.
Konur Ertop yaman bir edebiyat düşünürü oldu.
Doğan Hızlan hiç büyümedi. Eskiden de böyle yaşlı başlı bir
mütefekkirdi. Şimdi aynı gazetede icrayı lûbiyat ediyoruz.
Oktay benimle Akademi'ye girdi. Orhan ordudan emekli oldu.
Mustafa hepimizi güreşte yenerdi.
Şampiyon bir güreşçi olabildi mi bilmiyorum. Orhan Kemal hayranı
Erol ne oldu?

İlhami, bir gün gazeteye beni ziyarete gelmişti. Ben bunak,
can arkadaşımı anımsayamamıştım.
Kırık bir tebessümle hoşçakal deyip gitmişti. Bir gece yarısı İlhami'nin kim olduğunu bulup yataktan fırlamıştım. Camı açıp

'İlhamiii, seninle bağ bahçe dolaşırdık... Subay kumaşından bozma bir
ceketin vardı... Ne olur bir daha gel!' diye gece karanlığına doğru
haykırmıştım.

Şakir'i gazetelerde ve televizyonlarda hep önemli bir adamın yanında
aptal aptal sırıtırken gördüm. Yıllar sonra, bir gün bir tiyatro galasında
canlısına rastladım. Sarılıp sarmaştık.
Konuşurken bir ara elindeki kanapenin zeytinini nasıl becerdiyse yandaki güzel hanımın açık yakasından içeri kaçırdı. Tabii, kaçırmakla kalmayıp elini açık yakadan içeriye daldırıp zeytini aramaya da başladı.

Ben, güzel kadının gıdıklı kahkahalarını duyunca saklanacak yer aramaktan vazgeçtim.
Şakir, alkolle yüklüydü. 'İllaa bize gideceğiz' diye tutturup beni
sürükleyerek bir arabaya bindirdi. Araba dedimse aklınıza öyle Reno,
Ford,Honda gibi normal arabalar gelmesin.
Camları koyu füme, içi deri ve ağaç kaplı bir salon salomanjeydi. Tahminime göre özel yaptırılmış bir Mersedes'ti.

Şakir'in evi ise Boğaz'a nazır bir saray yavrusuydu. Duvarlarda ünlü
ressamların tabloları vardı. Hatta, bir Dali ve bir Miro'ya takıldım
kaldım.

'İspanya gezimizin anıları' dedi.

'Benim hatırladığım, sen bir memur çocuğuydun. Bunlar nereden?'

'Aptallıktan.'

Bu yanıttan hiçbir şey anlamadım, ama yine sordum:

'Bu ev senin mi?'

'Tabii, ama bir de yazlığımı görmelisin. Bir Yunan adası satın aldım.
Oraya bir yazlık yaptırdım. Özel helikopterimle arada bir kaçıyorum.'

'Bunca parayı nasıl kazandın lan?'

'Çünkü ben bir salağım.'

'Estağfurullah.'

'Estağfurullahı filan yok, benim mesleğim salaklık.'

'Nerede çalışıyorsun?'

Şakir, adını veremeyeceğim çok ünlü bir holdingin genel müdür yardımcısı olduğunu söyledi. Şaştım kaldım. Farkında olmadan, 'Seni nasıl genel müdür yardımcısı yaptılar yahu?' diye mırıldanmışım.

'Salak olduğum için enayi... Sen genel müdür olsan yanına zeki birini
ister miydin? Ben bir halt edince babam zeki olan ağabeyimi döverdi. Zeki adam tehlikelidir ve beladır. Seni yerinden eder.
Zeki olanlar hababam sorun çıkarırlar.
Salaklık nimettir. Herkes salakları sever ve gözetir.
Çünkü tehlikesizdirler. Ayrıca insanda merhamet uyandırırlar.
Salaklara herkes acır.

Salaklığım sayesinde üniversiteyi bana bitirttiler. Sonra da
bu şirkete memur olarak girdim. Şef yardımcısı, müdür yardımcısı, derken genel müdür yardımcısı oldum. Sen zekiydin de ne oldun? Altmışını geçtin,hálá üç otuz para maaşa talim ediyorsun.'

Bir ara, altın kakmalı fildişi bir satranç takımına gözüm ilişti. Şakir,

'Oynayalım mı?' diye sordu.

'Haydi be, sen tavlayı bile doğru dürüst oynayamazdın!'

Oynadık, herif beni 18. hamlede mat etti. Hem de benim gibi bir ustayı!..
O sırada salona yeşil gözlü, ceylan sekişli, Şakir'den en az 30 yaş daha
genç bir hanım girdi. Şakir'e merhamet ve sevgi dolu bakışlarla bakıp,

'Ruhum, canım, bir tanem. Senin uyku saatin çoktan geçti. Gel seni
yatırayım!' dedi ve Şakir'i alıp götürdü. Salon kapısından çıkarken
Şakir,kafasını kapının pervazına çarptı.
Ben de zeki zeki gülümsedim.


Oğuz ARAL